NISAN2021 Zekeriya Şimşek
Koronavirüs dersleri (2)
Koronavirüsün etkilerini birey olarak püskürtmeye çalışırken bir de madalyonun öbür yüzü yani üst akıl/ortak akıl bir yana Büyük Resim’le karşı karşıya kalıverdik: 1. Devletin ve internetin gücünün/hatırının “sade vatandaş”a yettiğine; global şirketlerin hatır değil satırla iş yaptıklarına ve devletlerin aşı ekonomisi karşısında çaresizliğine şahit olduk: Global şirketlerin devletlerden “kudretli” (güçlüden fazlası) olduğunun ve devletleri iplemediklerinin sağlamasını yaptık, böylece! 2. Tarım toplumu, sanayi toplumu, bilgi toplumu derken yapay zekâ toplumuna demir attık atmasına da; yapay zekâ ve koronavirüs ikili sıkıştırmasıyla “bizi biz yapan değerler”in “ex” olduğuna şahit olduk: İktisat Sosyolojisi, sanal denklemler arasında kavram mezarlığına dönüştü. 3. Biz kavramının anlamını tamamen yitirdiğini, egoist yaşamın takdirname aldığına şahit olduk: Koronavirüs, insanlığı derin uykusundan uyandırmak bir yana insanları uyuşturmak üzerinden test etti. (Okulları/çocukları, 65 yaş üstünü ve yeme-içme mekânlarını cezalandırmak üzerinden çözüm üretmenin başka ne anlamı olabilir?) 4. Geçimini “gündelik” kazanan (simitçi, hamal, vb.) kanaatkâr insanlarımız dışındakilerin timsah gözyaşlarına şahit olduk: “Devlet Baba bi’destek çık!” Pandoranın kutusu açıldı ve saçıldık! Dilencilik meşruiyet kazandı; kimin merhamet tüccarı kimin ihtiyaç sahibi olduğu birbirine karıştı. 5. RTE’yi suçlamalarımız anlamını kaybetti, hepimizin içinde bir yerlerde “hazır ol”da bekleyen bir diktatör olduğuna şahit olduk: İtiraf etme dürtümüzü/dürüstlüğümüzü baskılasak da! Toplum olarak koronavirüsten çıkarım yaptık mı? Ne münasebet! Vitrindeki can pazarı hâllerimizin özeleştiri ya da silkelenme/kendine gelmeden bîhaber; köprüyü geçene kadar modunda olduğunu tescilledik, böylece! Trafik hâllerimizde bir değişiklik var mı? İkili ilişkilerde bencillikten feragat ettik mi? Müşteriyi keko görmüyor muyuz? (Koronavirüs pik yapıyor gıda fiyatları da; ama köylünün malı elinde kalıyor. Arada deprem oluyor kiralar patlıyor.) Anne-babalar huzurevine, çocuklar Uzakdoğulu bakıcılara emanet biz de çok yoğun değil miyiz? Paraya hükmetmek için her yol Ankara’ya çıkmıyor mu? Sağcı-solcu, dindar-dinsiz, aydın-cahil, elit-maganda, Kürt-Türk, milliyetçi-kozmopolit tasnifler bir yana; söylemi ve eylemi bir “erdemli insan”ı gören var mı? 6. İslam referansına sarılanların, “kocaman” bir kısmındaki samimiyetsizliğe şahit olduk: Örneğin, Hz.Ömer’i en az benim kadar okumuşlardır diye düşünüyor, Hz.Ömer’in icraatlarıyla icraatlarını karşılaştırıyorum, işin içinden çıkamıyorum. Acaba diyorum Hz.Ömer bir hayal ürünü mü? Yoksa bu insanlar inandıkları bir İslam büyüğünü neden zor durumda bıraksınlar ki! Öte yandan; Nazım’ı okuyorum, K.Marx’ı okuyorum… “Çıplak gözüm” ile “okur gözüm” arasında uçurumlardan uçurum beğen! 7. Çocuklarımızı, “dünyaya ve geleceğe entegre, etik/iyi vatandaşlığın incelikleriyle donatmak için” sözüm ona destek aldığımız özel okullarımızın, hem velilerden tam tahsilat yapıp hem de devlet desteklerinden yararlanarak La Fontaine kurnazı çıktığına şahit olduk. Eğitim tüccarları toptan sınıfta kalırken öğrencileri toptan başarılı kıldık; “Sosyal Ahlak Kodu” matruşka oldu. Özel okul kökenli MEBakanımızın teveccühleriyle ticarethane/eğitim kurumu ikilemini işlerine geldiğince parlatan özel okulların “Bu durum bir mücbir sebeptir, bizim de suçumuz yoktur velinin de. Bu bağlamda biz talep ettiğimiz ücretler üzerinden maliyet hesaplarımızı gözden geçirdik ve şu kadar bir azalma tespit ettik; şu kadar ücret iadesi yapıyoruz,” diyen bir yöneticisi/patronu ile karşılaşmadık, böylece! Oysaki 2019-2020 eğitim yılının 1/3’ünde, 2020/2021’de tam yıl çocuklarımız okula gitmedi/gidemedi. Temizlik, ikram, su, elektrik, doğalgaz, kırtasiye, telefon vb. sarf malzemeleri kullanılmadı, birçok okul üstüne üstlük öğretmenleri ve yardımcı personeli için kısa çalışma ödeneği teşvikinden yararlandı. Tüm bu gider rakamları velilerden tahsil edilmemiş miydi? 8. Hekimlerimizin (Hipokrat yemini uğruna), vurdumduymazlıklarımızın faturasını ödemesine şahit olduk. Yetmezmiş gibi, hekimlerimizi hatırlar “mış” gibi yaptık: Hekimlik mesleği dünyanın en zor işi. Hatanın telafisi yok! Ömür boyu eğitim/bilgisini güncellemek mesleğin olmazsa olmazı. Hekimlerin de hasta olabileceğini, yorulabileceğini, ya da başka sorunlarının olabileceğini yine hatırlamadık bile. Pandeminin muhatabı bizdik meslek hastalığından ölen onlar! Meğerse makine değillermiş. 9. Koronavirüsün evden çalışmayı/esnek çalışmayı meşrulaştırdığına/olağanlaştırdığına şahit olduk. “İş” kelimesi anlamını “gitmek” fiiliyle tamamlayan bir eylem iken; evin çalışan(lar)ı sabah kapıdan yolcu edilir akşam yemeği için dört gözle dönüşleri beklenirken ev ile işyeri kaynaşıverdi, böylece! 10. Maske ve hijyenik sıvı sanayiine “inovatif yatırım” yapmayan insanımızın kalmadığına şahit olduk. Ne icatlar… Ne başarı öyküleri… Koronavirüs ile GDO’ya evrildik ülkece ve böylece! 11. Kâbus ve kaos ile kanka oluşumuza şahit olduk: Koronavirüsten ziyade e-ticaret sonumuzun başlangıcı olmasın! E-ticarete mesafeli olanlara özürlü muamelesi yapıyoruz. E-ticaret iki temel üzerinden yükseliyor; iyi ambalaj ve eve teslim. Bu iki girdinin çıktısı nedir? Birincisi ambalaj atıkları, doğayı mahveden unsurların öncüsü. İkincisi bireyi/müşteriyi hareketsizliğe itiyor; ya obezliğe yol alıyoruz ya da spor salonlarına, pilatescilere, psikologlara/psikiyatrlara hücum ediyoruz. Tam bir “kendim ettim kendim buldum” senaryosu. Doğanın sağlığı da bizim sağlığımızda SOS veriyor… “Bir Amerikan yapımı” olarak “global yaşam formülü” hazır gıda sektörünün soğuk zincir ve kimyasallarla zenginleştirilmiş dünyası ile “bizi biz yapan değerler”i mahvediyor, kafe-restoranlara tüneyerek bunu içselleştirmeyi “gelişmişlik” olarak kodluyoruz da mahvettiğimiz doğa, (depremler, hortumlar, dolular, virüs mutantları vb. ile) ensemizde boza pişirmeye kararlı! Anlamamakta ısrarcıyız, neden? Sonuç? Kellim kellim la yenfa!* *Arapça’da yaygın bir deyimdir: Konuş konuş faydasız.